3 Eylül 2009 Perşembe

carnaby3

sokaklarda yürürken hep önüne bakmayacaksın mottosunun doğrulandığı bir an oldu pasajı buluşum...



sweet tooth, sweet tooth, sweet tooth!!!!


derya baykal bunları görse hemen çıkarırdı örneğini!



herbirşey çarşısında ayaküstü masajı...


bu freak barber'lardan pek çok yerde görmek mümkün. ozzy abiyi özleyenler çok herhalde ne bileyim...













ha ha bu da ingiliz ablaların takı kursu bak!

















alt kattaki vintage dükkanlardan biri. güzel broşlar vardı, yine gitmeliyim!








carnaby2

kat kat king court...

püfür kahve var atriumda, buyrunuz...


yine yine ayakkabı! sakıncası yok elbet!!!


carnaby'nin küçük dar sokakları. daha keyifli lokantalar, cafe'ler var burada.

bunlar da o günün müzisyenleri. 'we are the world' ayarında bir havadaydılar biraz...



carnaby1

ottoman hesabı, bu da bıyıklı kraliçe tişörtleri dükkanı...

navy elbise sevincimin sebebi dahlia, carnaby'nin regent street girişinde hemencecik...

en basit tasarım dandinisi tişörtlere devam...

bu da british'im ezelden diyen anna lou of london.



'ayakkabı da sınır tanımam, düşmanım çok olsun yeter ki' dükkanlarından biri...



1 Eylül 2009 Salı

carnaby yolları

hayır ben ille de london eye'a bineceğim, themes'in çamurlu sularına, foster şaheserine tepelerden bakacağım diyorsan bilemem. bendeniz, yüksekten ve kapalı dar alandan ve de beklemekten hiç hazzetmediğimden, elbetteki 'turistik' fobimle birlikte uzak dururum bu tip atraksiyonlardan az da olsa eğlenceyi kaçırdığın olur bu durumda ama kendini bol bol sokağa, caddeye vurduğun için sevgili 6. hissini koluna takıp, çoğu zaman eve boş dönmezsin.

karınca kararınca bugünkü önerim de odur ki, uçsuz bucaksız oxford street'te panik atak benzeri bir deneyimdense insani boyutlarda sokaklarda minik-küçük-şirin mutluluklar aramak daha anlamlı. hayatını alışverişe vakfetmişleri konu dışı bırakarak (onların gözünü hiçbir şey korkutamaz) 10 metrede bir karşınıza çıkan h&m dışında istanbul'da olmayan bir markayı zor bulacağınız cadde enteresanlıklar peşinde koşanlar için değil derim.

lüksün seyri, belki bir iki tasarım görmek için selfridges, bizim boyner'in daha daha büyük ve kapsamlıları için house of fraser ve john lewis, 4 katlı topshop hanedanlığı ve, en ucuz alışveriş için primark'ın ardından hala yürüyebiliyorsanız kahve molası bile verilemeyen o caddeden kaçın biran önce!!!

oxford circus'a arkanızı verdiğinizde daha bir havalı regent street süzülüyor ya aşağıya doğru, devam edin onunla siz de. fazla gitmeden solda tabelasını da göreceğiniz carnaby street'e atın kendinizi. alışveriş canavarları için yine en eski british shopping mabetlerinden liberty'nin arkasından da devam edebilirsiniz diyelim. cadde ya da bölge(cik) diyelim; hem soho'ya yakınlığı hem içiçe geçen küçük sokaklarıyla yürüyüş-bakınma- aman da ne buldum burada- dur bak şurada da güzel bir lokanta varmış- yaşasın ne güzel broş buldum gibi keşfetme-sevindirik olma-içinden şarkı söyleme gibi dayanılmaz isteklerle dolu yüreğinize biraz olsun su serpiyor, yalan yok.

kısa günün karı;

dahlia: vintage etkisinde güzel elbiseler, ceketler, bluzlar içeren küçük butik. navy elbise. love at first sight! bkz. http://www.dahliafashion.co.uk/

annalou of london: dışardan biraz fazla 'girly' duran ama içeride envai enteresanlıklar da olan aksesuar dükkanı. üzgündüm diye mi bilmem çok şanslıydım o gün, 2 navy de bileklik olarak buradan geldi! bkz. www.annalouoflondon.com

benefit: ambalajından reklam diline kadar pek eğlenceli bir makjaj markası bu. hemen her büyük mağazada seksiyonu olsa da buradaki dükkanı her daim 'honey' diye konuşan rukuş kızlarıyla pek hoş. bkz. www.benefitcosmetics.com

kingly court: günün asıl keşfi burası oldu. 3 katlı bir açık hava pasajı diyebileceğim çarşıda vintage mağazalar, küçük tasarım dükkanları, handcraft işler, tuhaf saçlar kesen berberler falan eğlenceli. atrium da kendiliğinden keyifli bir açık hava kahvesine dönüşmüş. navy küpe ve kalem broş buldum :P

ve de daha da ne varmış diyene bkz. www.carnaby.co.uk


traveler or traveller???


küçükken en büyük hayalim günün birinde bir zaman makinesiyle karşılaşmaktı... gözümü sıkıca kapatıp deli gibi bunu ister, dualar eder; hani eğer olur da tutarsa duam kimseye söylemeyeceğime dair sözler bile verirdim allaha!

evet maalesef ben masallara gerçekten inanan bir çocuktum! 4-6 yaş arası anneme her gece ve ısrarla masal anlattırdığım da göze alınıp travmamın büyüklüğü anlaşılsın lütfen...


ve fakat dileklerimiz olmaz çoğu zaman,

hele bir de çok istemişsek iyice zordur işimiz ya ,mevzu bahis bu değil şimdi.

başı sonu belli zaman tünelimin yarısından sesleneyim dedim ben.

velhasıl, buralarda vakit elbette ve bildiğim gibi öncesinden bozuk para gibi çok çabuk harcanmakta! hani öyle hyde park güvercini gibi kendimi unutup çimenlerde de oturmuyorum bütün gün ama çok planlı olmadığım da aşikar dostlar...


e o zaman carnaby street'den karelerle şenlendirelim sayfamızı!