23 Temmuz 2009 Perşembe

vintage weekend!


Anlatma konusunda çok da çalışkan değilim evet. Üçüncü haftam da başladı işte; pret a manger lattesine giderek alışarak, her yerde karşıma çıkan binbir çeşit cookie’ler, cup cake’ler ve de muffin’lerle irade savaşı vererek arada hyde park’da sincap peşinde koşarak zaman geçiyor mu ne?
Akşam yemeği sonrası yürüyüşünde derin düşüncelere dalmışken, her ne kadar haftasonu sabahları beyaz peynirli, kekikli zeytinyağlı, domatesli kahvaltıları azıcık özlesem de alıştığımı bile fark ettim bu diyara, enteresan vallahi şu insan mahlukatı vs...
Uzun lafın kısası cumartesi etraflıcana geziverdim portebello market’ı... Londra’yla ilgili planlarım arasında her zaman ilk üçe giren bu mahal, nasıl söyleyeyim, deli bozması bir yer işte. Peynir de var, ekmek de, 60’lı yılların fotoğraf makineleri de, 20’lerin gözlüklerş de, old english çay takımları da, plak da, kitap da, kek de, kolye de, şapka da....
Sabahın erken saatlerinde bendenizin rezidansı önünden insan yığınları yürüyüşe geçiyor tabur tabur bu yöne doğru. Ben daha önce pazar günü gittiğim için bu kez cumartesi ve de asıl şamatanın olduğu gün teşrif ediyorum.
Elbetteki çok turistik bir atraksiyon hele de son yıllarda sanırsam, ama haftasonu hava da merhamet eyler güneşli yüzünü gösterirse pek renkli, kimileri için yararlı, en çok da kafa dağıtıcı bir gün geçirmek için tavsiye edilir efendim. Ben tembelliğimi uzatıp öğle sularında mahale teşrif ettim ama büyük kararlılıkla sonuna dek yürüdüm pazarı. Dönüş yolunda akşam üstü beşte apar topar toplandığını görünce tüm tezgahların, sabah saattlerinde başlayan mesaiyi de idrak ettim. Herbişeyi göreceğim, bakacağım, inatla ucuza ingiliz porseleni bulacağım, yok ben tam manyağım vintage kapı tokmağı, olmadı envai çeşit düğme arıyorum diyorsanız, yol üstü akılçelenlerini de (muffin, krep, dondurma, kahve, bakery) hesaba katıp geçe kalmayın diyorum ben de...
Uzun lafın özü, sokak tezgahlarının yanı sıra küçük pasajlarda konuşlanan tezgahların old lady’lerinin gözleri çok açıldığından pazarlığa epey kapalı! Benim aklım antika yüzüklerde kaldı elbet ama meraklısı için bu pasajlar özellikle gümüş sofra takımları konusunda epey şey sunuyor.
Portebello Road’un sonuna doğru karşıma çıkan açık pazar, incik cincik her bişeyle dolu olsa da arada birşeyler yakalamak mümkün. Güzel vintage şapkalar var mesela. Bu pazarın yanı başında havalı bir pasaj da var, özel terziler falan var içinde.
Açık pazardaki Japon kızdan aldığım tavşanlı, atlı siyah elbiseyle (cici bici şeylerden kurtulamayacak mıyım ben!) epey bir yorulmuş döndüm yuvama.
Fotoğraflar lütfen!

Hiç yorum yok: